Ramazan AYVALLI
Resûlullah Efendimiz, Medînede ilk defa kime misafir oldu?
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Medîne-i münevvereyi teşrîf buyurunca, devesini serbest bıraktı. Deve ilk defa iki yetîme âit bir arsaya çöktü ve çok durmadan kalktı. Biraz yürüdükten sonra tekrâr aynı yere gelip çöktü. Burası, Peygamber Efendimizin dayıları olan Neccâroğullarından Ebû Eyyûb-i Ensârî Hazretlerinin evine yakındı. Peygamberimiz, bu zâta misâfir oldu.
Ensâr (Medîneli Müslümânlar), dînleri için vatanlarını terk eden muhâcir kardeşlerini barındırdı, evlerinde misâfir etti, onlara iş buldu, mülklerinden yer verdi ve her yardımı yaptılar. Bu tür fedâkârlık ancak İslâm kardeşliğinde vardır. Nitekim Allahü teâlâ meâlen: Ancak müminler kardeştirler (Hucurât sûresi, 13) buyurarak, gerçek sevgi ve samîmiyetin maddî menfaatle değil, îmânla, inançla var olabileceğini beyân buyurmuştur. Bu da açıkça Ensâr ile Muhâcirînin arasında görülmektedir.
Medîneye hicretin, İslâm târihinde büyük önemi vardır. Hicretten sonra Müslümânlığın kolayca ve süratle yayılması sağlanmış, İslâm dîninin merkezi Mekkeden Medîneye nakledilmiş oldu…
Mekkedeki bir avuç garip Müslümânlar, Medînede bir devlet kurmuşlardı. Cihâd emri burada geldi. Medînedeki kabîleler arasındaki kin ve düşmânlık kalktı, yerini İslâm kardeşliği ve sevgisi aldı. Hicretten sonra İslâmiyet süratle yayıldı.
Medîne üzerine yürüyen müşrik orduları, yapılan savaşlarda hep mağlûb edildi. Daha sonra Mekke de fethedildi. İslâmiyet Arap Yarımadasının her tarafına yayıldı. Bundan sonra da İslâm orduları asırlar boyu, dünyânın dört bir yanına bir îmân seli gibi aktılar. İslâm nûrunu dünyânın her tarafına yaydılar.
Bu vesîleyle târihteki bazı göçlerden de bahsedelim:
Dînî, iktisâdî, siyâsî, ictimâî (sosyal) ve diğer sebeplerle insan topluluklarının bir yerden bir başka yere gitmesi HİCRET (GÖÇ) diye isimlendirilmektedir. Ferdî sebep ve maksatlarla yer değiştirmeye ve bu esnâda nakledilen eşyâların hepsine de göç denmektedir…
Bir târih nazariyesine göre, M.Ö. 3000-4000 yıllarında Orta Asyada yaşayan kavimlerin şiddetli ve uzun süren kuraklık sebebiyle doğuya, kuzeye, batıya ve güneye gitmelerine; KAVİMLER GÖÇÜ denmektedir. Kitaplarda, bu göçün siyâsî, sosyal ve kültürel neticeleri üzerinde uzun uzun durulmaktadır.
Aynı bölgede M.S. 6. yüzyıldan itibâren başlayan ve asıl ağırlığı batı istikâmetinde olan TÜRK GÖÇLERİ, 17. yüzyıla kadar devâm etmiş; İran, Anadolu ve Balkanlardan geçerek Avrupa ortalarına ulaşmıştır.
Türkler, geçtikleri yerlerde birbirlerinin devâmı olan devletler kurmuşlar, böylece Orta Asya içlerinden Avrupa ortalarına uzanan kültür ve medeniyet mîrâsları ve yerleşik Türk boyları ile bir Türk dünyâsı meydâna getirmişlerdir. Bu göçler sırasında Türklerin bir kolu, Karadenizin kuzeyinden geçerek Avrupa ortalarına gelmiş, burada Avrupa Hun Devletini kurup, bir müddet yaşadıktan sonra diğer yerli kavimlerin arasında Hıristiyanlaşarak, eriyip gitmişlerdir.
Orta Doğu üstünden Mısıra doğru yol alanlar da, kurdukları çeşitli devletlerden sonra Osmanlı Devleti içinde yer almışlardır. Gerek bunların ve gerekse Anadoluya gelen Türk boylarının en büyük tâlihi, İslâmiyeti kabûl etmeleridir. 9. ve 10. yüzyıllardan itibâren boylar ve kitleler hâlinde Müslümân olan Türkler; bugünkü Îrân, Âzerbaycân, Hindistân, Irâk ve Anadoluda kurdukları güçlü devletlerle, hem kendi hayâtiyetlerini korumuşlar, hem de kazandıkları zaferlerle İslâm dünyâsına yeni bir çehre kazandırmışlardır.
Böylece başlayan Türk-İslâm devletleri devri, Osmânlı Devleti bünyesinde bütün İslâm dünyâsının tek ve birleşik devleti hâline gelerek 20. yüzyıl başlarına kadar devâm etmiştir.
Osmânlı Devletinin son zamanlarında, Doksanüç Harbi adıyla meşhûr 1877-78 Osmânlı-Rûs savaşları esnâsında, Tuna boylarında, Balkanlarda ve Kırımda yaşayan Türklerin, eşi görülmemiş Rûs ve Hıristiyân zulmü, vahşeti karşısında Anadoluya yaptıkları toplu göç, 93 Muhâcerâtı olarak bilinir ve teessürle hâtırlanır.
1950li yıllarda, Komünist idârelerin şiddetli tazyik ve zulmüne dayanamayan Müslümân-Türklerin, Balkan ülkelerinden (Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan) ve Rusyadan Türkiyeye toplu olarak yaptıkları göçler de, son yılların hâfızalarda yaşayan göç hâdiselerindendir…