Muammer Erkul
Çayın canı ‘ben’ çeker.. [07.01.2007]
Sabah, henüz, kapağı açılmamış bir gazoz kadar sakin dururken; çayın canı beni çeker!..
Çayın demi; demliğin ağzından bardağın içine, bardağın ağzından içime dökülür…
Ben, fısıldarım; içine!..
Duyuyor musun?..
…..
Kim duyar, kimbilir; ben konuştukça!
Susmak;
Dağlar gibi konuşmaktır!..
?
Sabah, henüz, kapağı açılmamış bir gazoz kadar sakin dururken; çayın canı ben çeker!..
Bense hâlâ; üstünde dumanlar, ve altında dalgalar oynaşan, ak saçlı bir ulu dağ kadar sessizce otururum, hayâlinin başında!..?
?
Başımda yeller, dışımda eller dolaşır…
Tırmalanırım; tırmanıldıkça!..
İçim kanar;
Sızarım çaylara doğru!..?
?
Bir kızıl çay akar denize kadar; içimden gelip… Bir kızıl çay akar demliğin dudağından… Bir kızıl çay bulaşır dudağıma, bardaktan…
Durur çarkı saatlerin;
Kurur dudağım!..?
?
Kurur; dudağımda ne varsa, ve kurur kelimeler!..
Durdukça vakit, ve senin hayâlin durdukça karşımda.
Bir martı; son caklamasının tam ortasında durdukça heykel gibi, kaskatı; Salacakla Sarayburnu arasında… Ben çözülemem…
Çözülmez kelimeler! ..?
?
Bu sabah, yine çayın canı beni çeker! ..
Bir kızıl çay akar denize doğru içimden, bir kızıl çay akar demliğin dudağından, bir kızıl çay bulaşınca dudağıma, bardaktan… Durur saatler… Kurur kalır dudağım; tadı bilinmez!..?
?
Ben, konuşurum kendi kendime; duymazsın…
Bilmesem de kimler duyar, ben konuştukça… Bilirim… Bilirim ki susmak;
Dağlar gibi konuşmaktır!..