18 Nisan 2024, Perşembe 00:30:35 İletişim Formu

One Minute İsrail

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 15 - 2010 Yorum Ekle

resim5One Minute İsrail… Hop hop…

 Bu ne cüret yahu…

İnsanlığa karşı suç işlemekten sabıkalı,

Yüzölçümü Türkiye’de ortalama büyüklükteki bir vilayet kadar olan İsrail,

Filistin topraklarında işgalini sürdürürken,

7 buçuk milyon nüfusu ile dünyaya kafa tutuyor.

Bu yetmiyor…

Bize ahlak dersi vermeye,

Ve posta koymaya kalkıyor…

Sözüm O’na demek istiyor ki,

Bu işler nüfusla, yüzölçümü ile olmuyor.

Param ve teknolojim varsa güçlü benim,

Bana muhtaçsınız,

Siz kimsiniz demek istiyor…

Biz de buna bir dakika,

Hop hop ağır ol kardeş derler…

Sakın sabrımızı taşırma İsrail…

Türk Devleti hiçbir devlete benzemez…

Misafirini nasıl karşılayacağını bilmiyorsan?

O tıfıl halinle sandalyelere çıkıp,

Boyunu uzatmaya kalkarak büyüdüğünü zannediyorsan…

Kendi bayrağını masaya koyarak,

Kimi nasıl hesaba çektiğinin…

Bir gün gelir hesabını sorarlar.

Misafire nasıl davranılacağını…

Büyüsen de nasıl küçüldüğünü…

Türk bayrağını nereye asacağını…

Dünya âleme gösterirler…

Sonra tez elden,

Özür mektubu yazmak zorunda kalırsın…

Hop hop İsrail…Hop hop…

Haddini bil…

Aklını başına topla…

Belki bir dahaki sefere

One Minute demeye vakit kalmaz.

 Haftaya görüşmek üzere…

http://www.medyabar.com/koseyazilari/1252/one-minute-israil8230-hop-hop.aspx

 http://www.sakaryahalk.com/default.aspx

http://www.akyazihaber.com/yazidetay.php?id=15

İbretlik Bir Hatıra

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 7 - 2010 Yorum Ekle

 

resim5İbretlik Bir Hatıra…

Çok güzel Türkçe konuşan ve Müslüman olan bir Alman’ın,

Adı Ahmed olunca Türk zannedilip İzmir’de nezarethaneye atılır.

Soyadını bile okumazlar. Kendisinin Alman olduğunu söylemesine rağmen,

inandıramaz. Suçu, giydiği kıyafet: “Başında bir sarık,

yere kadar bol bir elbise, bembeyaz sakal…”

 

Nezaretten ayrılırken, Ahmed Schmieder onlara der ki:

“Beni kılık kıyafetimden dolayı tutukladınız…

Ben bu kıyafetimle, sizin atalarınız Fatih’e, Yavuz’a, Kanuni’ye benziyorum.

Sizler de şimdi benim atalarım Hanslara, Schüller’e benziyorsunuz.

AB’ye giriş kılık kıyafetle olmaz. Fikirle olur, üretimle olur,

medeniyet ve kültürle olur.”

 

“Pakistan’a gitmiştim. O zamanlar ateisttim. Hiçbir din beni ilgilendirmiyordu.

Akşamdan sonra minareler ışıklandırılmış, müezzinler çeşitli ilâhiler söylüyorlardı.

Uzun uzun dinledim. Bir ahenk vardı. Çoğu Arapça olduğu için anlamıyordum.

 

Ertesi gün Pakistan Din İşleri Bakanlığı’na gittim.

‘Akşamki merasiminiz ne idi?’ dedim. Yetkililer bana,

‘Akşam Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in doğum günü idi.

O’nu anıyorduk.’ dediler. ‘Öyleyse O’nun bana bir kitabını verin!’ dedim.

 

Bana bir hadis kitabı verdiler.

Rastgele bir sahifesini açtım, tercüme ettirdim.

‘Dişlerinizi misvakla temizleyin!’ diyordu.

Misvakın ne olduğunu sözlükten öğrendim.

Laboratuvara götürdüm, incelettim:

 

Misvak; vitamin yüklü bir madde. Eğer kullanılırsa, dişlerde

skorbüt denilen hastalığın önüne geçiyor. Suyu, midede özümlemeyi, sindirimi kolaylaştırıyor. Bağırsakların işini kolaylaştırıyor. En önemlisi de,

devamlı kullananlarda basur denilen rahatsızlık olmuyor.

İşte bir odun parçası beni hidayete eriştirdi ve Müslüman oldum.”

 

Kaldı ki, misvakın daha başka faydaları da var.

Ne var ki, bir Alman ancak bu kadarının farkına varabilmiş

ve ona bu kadarı kâfi gelmiş.(Alıntı)

 

Ne mutlu hidayet nasip olanlara …

 Haftaya görüşmek üzere…

 

http://www.medyabar.com/koseyazilari/1235/ibretlik-bir-hatira8230.aspx

http://www.akyazihaber.com/yazidetay.php?id=12

http://www.sakaryahalk.com/default.aspx

http://www.sakaryadan.com/author_article_detail.php?article_id=468

Seyyid Ahmet Arvasi

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 2 - 2010 Yorum Ekle

Mehmet TAŞTAN

resim5

Seyyid Ahmet ARVASİ

Bir ömrü çile ve mücadele ile geçmiş büyük dava adamı…
15 Şubat 1932′de Ağrı ilinin Doğubayazıt ilçesinde doğan Seyyid Ahmet Arvasi ailece Van’ın Bahçesaray ilçesine bağlı Arvas (Doğanyayla) köyündendir.
Seyyid Ahmed Arvasi’nin ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen sevenleri ve ülkücü gençlik O’nu unutmuyor…
Arvasi Hoca bundan 21 yıl önce 31 Aralık 1988′de hayata gözlerini yumdu.
Seyyid Ahmed Arvasi hoca, evlad-ı resul olup ve yazmış olduğu ‘Türk – İslam Ülküsü’ isimli üç ciltlik eseriyle yetişen gençliğe büyük ışık tutmuş,imanlı bir gençliğin yetişmesine vesile olmuştur.
“Ben, İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk Milleti’ni iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece “İslam’ı gaye edinen” Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim.
İnanıyorum ki, hem Türk, hem Müslüman olmak, hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O halde bizler niye bu tarihi misyonumuzu yerine getirmeyelim?” S.Ahmet ARVASİ K.S
Arvasi Hoca Türkiye Gazetesindeki yazıları ile gönlümüze bir pencere açmıştı…
Eserleri ise bir mektep hüviyetinde idi…
Şimdiki zamanda açılım için istişare üzerine istişare yapanlar O’nun yazmış olduğu ‘’Doğu Anadolu Gerçeği ‘’ adlı eserini iyi okuyup anlamaları lazım…

Vefatının hemen ardından kaleme aldığım bir şiirimle yazımızı tamamlayalım…

Seyyid Ahmet Arvasi’nin Ardından…

Bir damla gözyaşı döktüm içime,
Allah rahmet eylesin kavuştun Hakk’ın rahmetine.
Bir inanç, bir dava, bir ülkü üzerine,
Elli altı yıl mücadele verdin hocam…

Sizinle bir kahvede tanıştık.
Birbirimize o kadar çabuk alıştık.
Kader, fırsat vermedi çabuk ayrıldık.
Elini öpmeye hasret kaldık hocam…

Dert çile mücadele sizde vardı.
Fikirlerin sohbetlerin bize kaldı.
Bir acı haber bu yurdu sardı.
Ölümün bile cihaddı hocam…

11.01.1989

http://www.medyabar.com/koseyazilari/1215/seyyid-ahmet-arvasi8230.aspx

http://www.akyazihaber.com/yazidetay.php?id=11

SÜRGÜNDEKİ DERVİŞ

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 2 - 2010 Yorum Ekle
Mehmet TAŞTAN
resim5
SÜRGÜNDEKİ DERVİŞ ve MUHSİN YAZICIOĞLU
Değerli okuyucularım bu hafta sizlere 1993 yılının Nisan ayında Özbekistan devlet başkanı İslam Kerimov’a muhalefetinden dolayı vatanından terk edilmek zorunda bırakılan, Muhalif Özbekistan ERK Demokrat Partisinin sürgündeki şair ruhlu lideri Muhammed Salih’den bahsetmek istiyorum. Tatilini yaparken ziyaretime geldiği Kuzuluk Kaplıca Evlerinde yine sohbet etme fırsatı bulduk. Muhammed Salih’i dinlerken aklıma yakın zamanda kaybettiğimiz bizim şair ve gönüllerde taht kuran Büyük Birlik Partisi lideri Muhsin Yazıcıoğlu’da geldi.
Ortak özelliklere ve fikirlere sahipler…
İkisi de şair ruhlu lider…
Yaşamlarında çileli bir hayat mücadelesi verdiler…
Biri suçsuz yere yedi buçuk yıl hapis yattı…
Diğeri on altı yıldır vatana hasret sürgün hayatında…
İkisinin de ideali Büyük Bir Türk Birliği idi…
***
Şair bir insandan siyasetçi olur muydu?
Muhammed Salih siyasi hayata atılmasını bakın nasıl anlatıyor.”Siyaset bencildir, şöhret ve reklam ister; hem de kesintisiz olsun ister. Bunun için şiir sanatı diğerkâmlık ister, sükûnet ister… Buna rağmen biz siyasete girdik.
Zira milletlerin tarihinde öyle dönemler vardır ki halkın özgürlüğü ve mutluluğu için kişisel rahatlıkların ve tercihlerin terk edilmesi zorunlu olur!…”(Bilge Oğuz Yayınevi -Sürgündeki Derviş-Oğuzhan Cengiz)
***
Muhsin Yazıcıoğlu elim bir kaza sonrası rahmeti rahmana kavuşunca en çok üzülenlerden biriside Muhammed Salih olmuştu. Ardından kaleme aldığı makalesinden bakın neler yazmıştı?
‘’O cesur ve vefakâr insandı.
Bendeniz 1997 Kasım ayında İslam Kerimov’un talebiyle Türkiye’den ikinci kez sınır dışı ediliyordum.
Devlet yetkilileri beni ve eşimi İstanbul’da kaldığımız evden alıp havaalanına götürdüler. Kimseyle görüştürmediler. Ben o zamanki Türk dünyası işlerinden sorumlu devlet bakanını aramaya çalıştım, telefonuma çıkmadı. Değil bakan, kimse ‘’bu işe” karışmak istemiyordu.
Bizi Bulgaristan’a yolluyorlardı. Bunu elimize verdikleri biletten öğrendik.
Uçağa bindik. Tam uçağın kapıları kapanırken bir baktım karşımda Muhsin Yazıcıoğlu!
Koridordan bana doğru ilerliyor ve yüzünde o tanış tebessüm, insana güven verici o gülümseme…
Ben yerimden kalktım ve bir birimize sarıldık.
— Sen de mi Sofya’ya uçuyorsun?, – dedim.
— Seni uğurlamağa geldim, – dedi o koca İnsan.
Muhsin Bey milletvekiliydi. Ankara’dan İstanbul’a gelirken VIP’te bizim hakkımızda duymuş ve hemen bizim uçağa koşmuş kendisi.
Hâlbuki ona ben haber vermemiştim, hatta vermeği de düşünmemiştim.
Muhsin Bey bunun haksizlik olduğunu ve bu konuyu Parlamentoda dile getireceğini söyledi bize moral verdi, sarıldık bir birimize, vedalaştık.
Muhsin Bey’in bu davranışı jest filan değildi, Bu Muhsin Beyin karakteriydi, onun yaşam tarzıydı.
Biz kendi günahlarımızı nasıl gizler isek, Muhsin Bey yaptığı iyilikleri öyle gizleyebilen bir insandı.
Allah gani gani rahmet eylesin.
( http://www.uzbekistanerk.org)
***
Muhsin Bey hakkın rahmetine kavuştu. Muhammed Salih hala hayatta fikirlerinin mücadelesini vatanından çok çok uzaklarda olmasına rağmen inandığı Büyük Bir Türk Birliği ideali için vermeye devam ediyor. Yaşarken farkında olmadığımız bu değerlere sona kavuştuklarında sahip çıkmadan önce, hayatta iken varlık ve yokluk içerisinde verdikleri mücadelede onların hep yanında olmamız gerekmez mi?
Şair ruhlu Sürgündeki Derviş’ten bir kıta ile bu haftayı da sonlandıralım…
Garip Ağaç…
Bana, güzel deniz kenarlarında,
Yeşil ormanlardan bahsetme bacım.
Ben yalnız Türkistan topraklarında
Yaşayabilecek bir garip ağacım…
(Muhammed Salih)
mtastan_drs

Gönüllerde Taht Kuran Lider

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 2 - 2010 Yorum Ekle

Mehmet TAŞTAN

resim5

Gönüllerde Taht Kuran Lider,

Sevgiyle Bakıyor;
“Gül Gibi” Görüyorsan
Sen
Bahtiyarsın…
(Muhsin Yazıcıoğlu)
***
Telefonum çaldı.
—Ağabey Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopteri düşmüş.
Yakınımda ki insanlar gönül bağımın olduğunu biliyorlardı.
Ekrana ilk baktığımda kurtulduğunu ambulansla Kayseri Devlet Hastanesine doğru yola çıkarıldığını duyunca içim rahatlamıştı.
Sonradan peş peşe gelen acı haberler hüznümü, üzüntümü katbekat artırdı.
Gecelerimiz uykusuz geçerken, umut verici bir haberi bekler oldu.
Nihayet herkesin sonunda mutlaka tadacağı, kurtuluşu olmayan son yolculuğa Rahmeti Rahman’a kavuşmuş, Sonsuzluğun Sahibi’ne doğru yola çıkmıştı.
Seksen yaşındaki annem;
—Oğlum sana bir şey olsaydı ancak bu kadar üzülürdüm. Her namaz sonrası ona dua ediyorum diyor ve gözyaşı döküyordu.
—Ana nedir seni bu insanda bu kadar etkileyen, sen onu tanıyor musun? Dediğimde,
—Yavrum;’ O imanlı temiz bir insandı’ diyordu.
Millet Anadolu’nun bağrından çıkan bu yiğit insanı, öyle tanımış, öyle sevmiş ve bağrına basmıştı.
***
Haberi takip etmek için görevlendirildiğim Muhsin Yazıcıoğlu’nu ilk ilimize konferans vermek üzere geldiği Tüvasaş düğün salonunda yüz yüze tanıma fırsatım oldu. Salonda büyük bir coşku ve sevgi seli vardı. Derin muhabbet adamıydı.
Bu dava ve çile adamını daha sonra sürekli takip ettim. Görüşmelerimiz devam etti.
M.Ç. P’den haklı olarak ayrıldığında bizde yolumuzu ayırdık. İlk Büyük Kurultay’da Ankara’da bizde birlikte olduk. Orada bu hareketin bir fikir hareketimi olarak devam etmesi, ya da bir parti kurularak fikrin daha geniş kitlelere ulaştırılıp ulaştırılmamasının kararı veriliyordu. parti kurulması bu kurultayda karara bağlandı. İnançla birlikte çileli bir yolculuğa da başlanmış oldu.
Birçok suçlamalara maruz kaldı. Sözde davasını satmıştı! O’nu satın almışlardı!
Büyük bir hain idi!
Fakat O imanı, inancı için, inandığı gibi yaşamak ve yaşatmak için, inandığı şekilde nesiller yetiştirmek ve yüce davası için, yol ayrımına gitmek zorunda kalmıştı.
Parti kurulmuş Sapanca ilçe teşkilatının açılışına gelmişti. Vakit daralmıştı birlikte camiye gittik, imam oldu ve bize akşam namazını kıldırdı. Gece boyu uzun sohbetlerimiz oldu.
***
İş, güç, yurt dışı derken kısa bir süre görüşemedik. Yeni başladığım görev yerime Kuzuluğa davet ettim. Bizi kırmadı, zaten öyle bir huyu da yoktu. Ailesi ile birlikte geldi. O’nu çok üzenler olmuş fakat O hiç kimseyi kırmak istememişti. İki gece misafirimiz oldu.
Yine bir Sakarya ziyareti sonrası tekrar Kuzuluğa davet ettim çok yoğundu ama yine kırmadı ve akşam yemeğinde birlikte olduk. Doyumsuz Kuzuluk hatıralarımız oldu.

Son yüz yüze görüşmemiz mecliste oldu. İlimizde bulunan Erzurumlu iş adamları ile birlikte mecliste ziyaretler yapıyorduk. Muhsin başkandan randevu almamıştık. Çat kapı odasının önünde idik ve kapıdan dışarı çıkıyordu. Bizi görünce durdu.
—Sayın Başkan;’ Sizi ziyarete geldik’
Yüz ifadesinden önemli bir işi ve acil çıkması gerektiği anlaşılıyordu ama yine kırmadı, bizi kabul etti.
En son ilimizi ziyaretinde Arifiye’de görüşecektik, fakat bir cenaze için İstanbul’a gitmek zorunda olduğumdan görüşemedik.
Yerinde durmuyor her tarafa koşuyordu. Arifiye ziyaretinde ağabeyim anlattı. Toplantısını yapmış, Arifiye’de birkaç yere daha uğramasını istiyorlardı. Korumalarından birisi yaklaşarak;
—Ağabey sabahtan beri başkanımız ağzına bir lokma bir şey koymadı, aç bir şeyler yedirsek.
Vakit olmadı. O aç karnına rağmen davasını birkaç kişiye daha anlatmalıydı. Bir kaç yere daha uğrayarak Arifiye’den canlı yayına yetişmek üzere aç karına yola koyulmuştu…
***
Onun için ülkesinin ve milletinin menfaati her şeyden önde gelirdi. İmanlı bir nesil, Büyük Bir Türk Birliği onun ideali idi. Hepimiz bir kilimin farklı motifleri idik. Bu motifleri bir kalpte bir araya toparlamak ve insanların birbirini sevmesini istiyordu.
Hayalleri vardı O’nun…
Bütün vatandaşların Türk bayrağı altında şerefle yaşadığı bir ülke,
Yasakların olmadığı herkesin kardeşçe yaşadığı bir ülke,
Kürt, Türkmen, Alevi ayrımı, zengin, fakir ayrıcalığı olmayan bir ülke,
Güçlü bir Türk dünyası, Türk dünyası ile buluşmuş, Türk İslam dünyasına önderlik yapan Büyük Bir Türkiye
Ve diyordu ki;
Ben Türküm Türk esir olmaz,
Ben Türküm Türk devletsiz olmaz,
Ben Türküm Türk bayraksız olmaz,
Ben Türküm Türk ezansız olmaz,
Ben Türküm Türk hürriyetsiz olmaz.
İnanmış Ehl-i Sünnet bir Müslüman ve dava adamı idi.
Evlad-ı Resulü ve İslam büyüklerini çok seviyordu.
Seyyid Ahmet Arvasi’ye büyük hürmeti ve sevgisi vardı.
Bir dostum anlattı, Bağlum’da ailesi ile birlikte Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin kabrinde dua ederken görmüştü O’na karşı muhabbetim daha çok arttı diyordu.
***
‘’Bir saniyesine bile hâkim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz. Dik duracağız, doğru gideceğiz. Allah’ın izniyle hayatım boyunca hep böyle gittim.”
(Muhsin Yazıcıoğlu)
Muhsin Yazıcıoğlu, Alperen idi.
Muhsin Yazıcıoğlu, milletimizin onurlu bir evladı idi.
Muhsin Yazıcıoğlu, mütevazı idi, parasız idi, idealisti.
Muhsin Yazıcıoğlu, inandığı gibi yaşadı.
Muhsin Yazıcıoğlu, inandığı değerleri savundu.
Muhsin Yazıcıoğlu, inandığı insanların hep arkasında durdu.
Muhsin Yazıcıoğlu, ne bir siyasi lider, ne bir parti başkanıydı
Muhsin Yazıcıoğlu, siyaseti menfaat, iktidar olmak için yapmadı.
Muhsin Yazıcıoğlu, gönüllerin iktidarı olmak istedi.
Muhsin Yazıcıoğlu, çizgisini hiç değiştirmedi…
Muhsin Yazıcıoğlu, dürüst oldu, doğru oldu düzlükten şaşmadı.
Muhsin Yazıcıoğlu, devletine, milletine hiç küsmedi.

Muhsin Yazıcıoğlu, ADAM GİBİ ADAMDI

***
‘Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum.
(Muhsin Yazıcıoğlu)
O çok sevdiği sonsuzluğun sahibine kavuştu.
Hani derler ya bir insanın kıymeti öldükten sonra anlaşılır diye. Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatı da onu gösterdi. Vatanımda bulunan bütün farklı sesler, renkler bir bütün oldu. Hayatında kendi göremedi ama hayal ettiği bu Büyük Birliği vefat ettiğinde bize gösterdi. Bütün Türk ve İslam dünyası, bütün Türkiye, Büyük Birliğin çileli evlatları ve Alperenleri süt paralarını feda ederek Gönüllerde Taht Kuran Lider’lerini dualar eşliğinde Sonsuzluğun Sahibi’ne ve Habib’ine kavuşturmak için yolcu ettiler.
O’nu son yolculuğuna uğurladılar
Biliyorum bizden alacaklı olarak ayrıldı
Son bir defa daha bizi kırma

Hakkını helal et Muhsin Başkan

ÖLMEK VE ÖLDÜRMEK

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 2 - 2010 Yorum Ekle

Mehmet TAŞTAN

resim5

Yakın zaman içinde ilimizde ve ülkemizde sudan sebepler yüzünden adına töre diyerek, bir hiç uğruna, gencecik canların, işadamlarının, yaşamlarına, birbirlerinin yaşamlarına son verdiklerini gördük…
Ölüm bu kadar basit olmamalı…
Hayat bu kadar ucuz olmamalı…
Yaşananları nasıl izah etmek gerekir bilemiyorum…
Yaradılışımızın maksadını unutmamalı, gayretlerimizde bu yönde olmalı…
Biz biliriz ve inanırız ki Allah’ın verdiği canı, Allah’tan başka kimse alamaz…
Bu hayat ta her sıkıntıya sabretmeli ve Rabbimizden bilmeliyiz.
İslam âlimlerimizden Abdülvâhid bin Zeyd “Rahmetullahi Aleyh” hazretleri buyuruyor ki; ‘’Dini bütün ve vakar sahibi olunuz! Çünkü böyle olan, kötü, çirkin ve ahlâka sığmayan şeylerden uzak durur.”
Düşmanın her türlü işkence ve tecavüzüne maruz kalacağını bilen kimsenin kendini ve yakınlarını öldürmesi caiz değildir. Zorla tecavüze uğrayan günah işlemiş de olmaz.
İmam-ı Rabbani hazretleri;
(Ölmek felaket değil, öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek, tedbirini almamak felakettir.) buyuruyor.
Aile terbiyesi bitmiş…
Çığ gibi artan alkol ve uyuşturucu tüketimi…
Ahlaksızca yayınlar,
Ucuz mahalle kabadayılıkları…
İrtica irtica diye diye,
Manevi değerlerden soğutulmuş bir nesil…
Görünen o ki yetişen neslimiz ve aileler bir boşluk içerisine sürüklenmekte…
Maneviyatsız bir toplum haline geliyoruz…
İnsanlarımız da, Allah korkusu ilim, irfan, ahlak kalmayınca sonuçlarını hep birlikte görüyoruz…
Bizim toplumumuz, bizim milletimiz bu değil!
İmanı olan, intiharı düşünmez.
İntihar etmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır!
Hadis-i Şerifler de bakın ne buyruluyor…
(Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadıkça iyiliği artar. Kötü ise, hatalarından dönüp doğru yola gelebilir.) [Buhari]
(Sıkıntılardan dolayı ölümü istemeyin! Dayanamayan, “Ya Rabbi, hakkımda yaşamak hayırlı ise, yaşamayı, ölmek hayırlı ise, ölümü nasip et!” desin!) [Buhari]
Değerli okuyucularım…
Son günler içerisinde yaşanan acı olaylar inanıyorum ki bizim kadar ,sizleri de üzmüştür
Her canlı ölümü mutlak tadacaktır fakat,

Ölmek ve Öldürmek bu kadar kolay olmamalı…

http://www.medyabar.com/koseyazilari/359/olmek-ve-oldurmek8230.aspx

Obama geldi ve gitti!

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 2 - 2010 Yorum Ekle

Mehmet TAŞTAN

resim5

ABD Başkanı Barack Huseyn Obama, resmi ziyaret çerçevesinde temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye geldi ziyaretini yoğun bir program akışı ile sürdüren ABD lideri yurduna dönmesi beklenirken sürpriz bir manevra ile Irak’a gitti.
Bu ziyaret esnasında dost ve müttefik ülke olarak bildiğimiz
ABD liderinden geçmişte yaşanan kırgınlıkları giderici, dostluğumuzu daha da pekiştirici ve ülkemize olan sadakati artırıcı mesajları vermesini beklerdik.
Sözde bizim ülkemize çok önem verdiği için ilk resmi ziyaretini ülkemize yapmıştı.
Ermeni’lere,
İsrail’e,
Irak’a, Kuzey Irak’a, PKK terör örgütüne,
Dört buçuk milyar kişilik Hıristiyan âleminde herhalde ruhban yetiştiremedikleri için ülkemizde Ruhban okulunun tekrar açılmasını isteyenlere
Avrupa Birliği’ne,
Müslüman ülkelere
Vereceği mesajlar ile birçok çözülemeyen sorunların bitirileceğini düşündük.
Anıtkabire gittiğinde ‘Yurtta sulh Cihan da Sulh’ diye not düştü.
Fakat Filistin halkının yaşadıkları daha dün gibi zihnimizde…
Cumhurbaşkanımızı ziyaretinde karşılama sırasında top atışından yüreği ürken bir lidere yürüteceğimiz derin siyaset ile milli ve siyasi hassasiyetlerimizin ideali gereği, gerçeklerin yüreğine oturtulacağını beklerdik.
Maalesef bu ziyareti de büyük bir olay gibi gördük, fazlaca abarttık.
Meclisimize geldiğinde milletimizin temsilcilerinin gözünün içine baka baka,
Ermeniler ile iyi geçinin,
Özgürlüklere fırsat verin, azınlıkları eşit hak tanıyın,
Ruhban okulunu açın diye emir buyurarak,
Ülkemin Müslümanlarla hiçbir zaman savaş içinde olmasını istemiyorum derken,
Afganistan, Pakistan, Irak’ta savaş ve zülüm hala devam ediyordu.
Ülkemiz ile ekonomik ilişkileri geliştireceğini söylerken, kendi ülkesinde yaşanan krizden dolayı bütün dünya ülkelerinin bir kriz içerisinde olduğunu unutmuş gibiydi…
Biz başbakanımızın nasıl bir lider olduğunu biliyoruz…
Bir ABD’li başkanın bizim başbakana aşırıya kaçan methiyeler dizmesi beni ürküttü.
Kendi ülkesinin çıkarları olmasa bu kadar pof poflamasına gerek yoktu sanırım.

Biz gezmeye devam edelim…

Ayasofya’yı gezerken bir ‘Kedi’ye gösterdiği şefkati, dünyanın birçok yerinde açlık sıkıntısı ile baş başa kalan mazlum insanlara da gösterebilecek mi?

Sultanahmet Camisine girerken ayakkabısını çıkarmasını büyük bir olay gibi gören ey medyamız! Müslüman din kardeşlerimizin bugüne kadar camilere ayakkabı ile girdiklerini mi zannediyorlardı!

Öğrenciler ile baş başa kaldığında Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu söyleyen lider, Kuzey Irak’ta bir bağımsız bir Kürt Devletinin kurulması ile ilgili sorunun cevabında neden sessiz kalarak es geçti?

Ülkemin iç ve dış sorunları ile ilgili bize bağlılığını ve hürmetini bildirmek için yapılan bu ziyaret içerisinde ortaya konan açıklamalardan nasıl bir sonuç çıkardınız?

Sizi bilmem ama ben çıkardım…

Dost ve kardeş bir ülke öz be öz gardaşımız olan Azerbaycan ile olan dostluğumuz yara aldı…

Gelsin Obama düzeltsin!

Evet, Amerika Başkanı geldiği gibi gitti ama bizim karakaşımıza, karagözümüze bakmak için gelip gitmedi.

http://www.medyabar.com/koseyazilari/204/obama-geldi-ve-gitti.aspx

Erzuruma Sevdam

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 2 - 2010 Yorum Ekle

Erzurum’un Horasan İlçesi Bahçe Köyü’nden (Stavut) iki yaşında o gün bugün ekonomik sebeplerden dolayı devam eden göç yüzünden ayrılmışız. Çocukluğumdan hatırıma gelenler babamın bana gurbetçi olarak gittiği Adana dönüşü getirdiği bir top, köydeki bakkal dükkânımız ve önümdeki tabağa konan bisküviler için köyde yaptığım çocukça dövüş
Horasan tren istasyonunda beklerken büyük bir gürültü ile istasyona yanaşıp beni Erzurum’dan koparan tren ve yolculuk sırasında yüksek bir yerden geçiyoruz ki tren içinden aşağı baktığımda gördüğüm küçücük arabalar…
Erzurum’dan ayrılık ve ayrılışım
Çok uzun ayrı kaldım Erzurum’dan.
Sebebini bilmiyorum ama pek gitmekte nasip olmadı.
Bir defa ziyaret, birde askerlik meselemi çözmek için Erzurum’da oldum.
Erzurum’da bu bulunmalarım da uzun müddetli olmadı.
Şimdi Erzurum’da olanlar gibi
Gara kış yaşamadım…
Dam kürümedim…
Tezek kokusu nedir bilemedim
Ekin ekmedim, ekin biçmedim
Mal otarmadım, davar gütmedim
Pungarlardan soğuk sular içemedim
Köy odasında sohbet, âşık dinleyemedim
Çifte Minareli Medreseyi, Ulu Camiyi, Üç Kümbetleri, Yakutiye Medresesini, Abdurrahman Gazi türbesini, Palandökeni velhasıl dostlar Erzurum’u hasretle gezemedim.
Anam Allah uzun ömür versin evde yapar yerdik ama Erzurum’da, köyümde Cağ kebabı Herle Aşı, Tatar Böreği, Hıngel, Kesme Çorbası, Ayran Aşı, Su Böreği, Borani… Doya doya yiyemedim&
İşte ben böyle Erzurumluyum!
Arifiye’ye yerleştiğimiz de köyümüzden birkaç hane ailede gelmiş fakat bizim için artık Erzurum bitmişti. Ömrümüzün geçen günleri artık Sakarya’da bu topraklarda devam ediyordu.
Bize Kro diyen tepeden bakan hor görenler olmuş, fakat bir DADAŞ gibi dik durmasını bilmiştik.
İlk Sakarya’da Erzurumlular Derneği Kuruluyor bilgisi gelince haber yapmak için gittiğim salondaki kalabalığı görünce gözlerim dolmuş, ertesi gün dernek binasına giderek üyelik kaydımı yaptırtmıştım. Erzurumlu hemşerilerimiz olarak Sakarya’da otuz binleri bulduk Biz yaşayamadığımız kültürümüzü bu dernek faaliyetlerinden öğrendik.Memlekete olan sevdamızı, hasretimizi bu dernekte dindirdik.Sakarya’da faaliyete başlayan derneğimizin şimdi kolları Sakarya’nın bir çok ilçesini sarmış durumda.Yetişen nesillerimizde kültürlerini bizim gibi bu derneklerin yaptıkları faaliyetlerden öğrenecekler.
Memleketimin manevi havasından mıdır bilemiyorum Erzurum’u duyunca beni başka bir hal kaplıyor…
Erzurumlunun Vatana,
Erzurumlunun Millete,
Erzurumlunun Bayrağa,
Erzurumlunun İnanca,
Sadakatimidir beni bağlayan, sevdalandıran…
Yoksa benim Dadaş’ımın gösterdiği mertlik midir?
Beni heyecanlandıran
Bilemiyorum hemşerilerim
Çok çok uzaklarda olsam bile
Bir daha hiç gelmesem, göremesem dahi,
Ben hiçbir zaman Erzurumlu olmaktan yerinmedim
Sizde yerinmeyin hemşerilerim
Erzurum sende yerinme


Copygiht © 2009 www.mehmetastan.com Mehmet TAŞTAN Kişisel Web Sayfası - Web Tasarım