19 Nisan 2024, Cuma 09:38:28 İletişim Formu

Yola çıkmayan

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 30 - 2010 Yorum Ekle

 muammererkul

Yola çıkmayan…

 

Çok negatif düşünen birisiyim, diyorsun ya; aslında bunu söyleyebilmek bile büyük bir adım. Çünkü bu söz, bir tespittir; “ambarda fare var” veya “elmam kurtlu” der gibi.

Öyleyse çare belli: Yakala fareyi, çıkart elmanın içindeki kurdu dışarı…

Koyunlarına saldıran kurtları görsen sadece bakacak mısın? Almayacak mısın eline odunu, tüfeği? Sen korumazsan kendi kuzularını, başka kim koruyacak?

*

Negatif düşünmek bir şey kazandıracaksa devam et ama hiç sanmıyorum… Kazandırsa bile, negatif kişinin kazandığı; belki “bu negatif tavırdan hemen kurtulmak için” birilerinin istemeden verdikleridir!..

Canını acıtmak değil, niyetim; bir arada bulunmanı sağlamaya çalışmak bizlerle…

“Kömürün nasıl yandığını” öğretmişlerdi, sana da anlatmamı ister misin?

*

Kömür, bildiğin taştır! Kara, soğuk hatta çoğu zaman ıslak ve bir sert kütle. Ona kibrit veya çakmak tutsan, altında gazete yaksan, yanına odun koysan yanmaz kolay kolay…

Hâlbuki içinde bol miktarda enerjisi vardır. Tutuşsa, kendini de etrafını da ısıtacaktır… Ama bir türlü yanamaz!

Peki, hiç mi yolu yok kömürü yakmanın? Vaaar…

Kömürü yakmanın en kolay ve en kısa yolu; onu, “yanan kömürlerin” arasına koymaktır!..

*

Peki ya içindeki negatifliği atmanın, soğukluktan kurtulmanın yolu nedir bu hesaba göre?

Bunun yolu da; pozitif insanların arasına karışmaktır, düzgün yayınları, doğru kitapları takip etmektir, olumsuz haberleri izlememek, negatif insanların arasından uzaklaşmaktır…

Bir süre sonra bakar ki herkes; ışıldamaya başlamışsın, ısıtmaya başlamışsın hem kendini ve hem de çevrendekileri. Kendin bile buna şaşarsın…

…..

Soru: Bunları yaparsan sonuç mutlaka böyle mi olur?

Cevap: Her yola çıkan hacı olamayabilir belki ama hiç yola çıkmayan da Kâbe’ye varamaz!

muammererkul“Tabutluk”taki son faşist ve kurşuna giden Azeriler

Muammer ERKUL

Irak savaşının bizi de ekonomik olarak salladığı dönem; Türk 2000 dergisini çıkarıyoruz. Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan’ın bilim ve tarih açısından gayet mühim biri olduğunu biliyorum, ama insan “dokunacak kadar yakın” durduğu kimselerin kıymetini idrak edemiyor işte! İtiraftır ki, çıkardığımız dergiyi bile ciddiyetle okumazdım!..

Fakat bazen konuşurduk hocayla. Benim ta çocukluktan kalma “tabutluk” merakım vardı ama pek anlatmazdı.

*

Fakat onu en derinden sarsan, belki de bunca mücadeleye atılmasına, bu kadar acı ve işkenceye katlanmasına, hatta bir buçuk yıl Sansaryan Han’da, “tabutluk” denen duvara oyulmuş işkence hücrelerinde inletilmesine sebep olan büyük suçu(!)şuydu: 407 Azeri Türk’ü Sovyet Rusya’nın zulmünden Türkiye’ye iltica etmişti. İşte onların gerisin geriye Sovyetlere iade edilmesine mani olmak için dönemin cumhurbaşkanıyla görüşmüş… Ve mutlaka kurşunlanacak olan bu zavallı insanların hayatlarını kurtarmaya çalışmıştı…

 

*

“Beni o zaman mimlediler” derdi. Türkçülük filan hikâye… Doğru ya; hepimiz onun kadar Türk’tük ve milletimizi severdik. Ama o, devrin “tek adam”ının emrine muhalefet etmişti! İşte bu fişlenme hayatının sonuna kadar kendisini takip etmişti…

Hatıratını hep gülerek anlatan hocanın, işte bu 407 kişiden bahsederken yüzü değişir, sesi başkalaşır ve içindeki titremeler bile hissedilirdi. Yine de kükreyip bağırmazdı, faşistlikle itham edilmiş, tabutluktan kazınmış bu insan, kendisine zulmedenlere asla sövüp saymazdı ki ben hep buna şaşardım!

…..

NOT: Konuyu burada ancak bu kadar anlatabiliyorum. Devamını www.muammererkul.com isimli web sitemizde geniş olarak okuyabilirsiniz. Ayrıca muammer.erkul@hotmail.com adresime kendi e-mail adresinizi gönderirseniz, yeni bölümleri ekledikçe size de postalayabilirim.

Kuş merhameti

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 17 - 2010 Yorum Ekle

muammererkul

Muammer ERKUL

Kuş merhameti

 Başından sonuna; çiçek seralarından güzel, hazine sandıklarından kıymetli bir mazinin çocuklarıyız. İşte bu hakikati kimin bilmesi gerekiyor? Çocuklarımızın!..

Sen şu güzel hayatın filmini izlemiştin, bu menkıbeyi dinlemiştin, bu konuyu okumuştun, evet biliyorum. Fakat biliyorum ki; şu bardak da daha önce suyun altına tutulmuştu!

Doldurulmuştuk, çok güzel. Ama bunu hatırlamak, dolu olduğumuz anlamına gelmiyor. İçimiz kuru değil, biliyoruz. Ama bu; eksilmedik anlamına gelmiyor!

Sen öğrenmiştin bir zamanlar, biliyorum. Ama biliyor musun ki oğlun bilmiyor bunları. Ve şimdi, işte artık ondadır öğrenme sırası: İncecik parmaklarınla küçücük bir lokma koparıp onun dudaklarına uzatacaksın. Yutunca bir lokma daha koyacaksın ağzına. Bekleyip bir lokma daha koyacaksın…

Kuşlar bizden daha mı merhametli?

Bizimkiler yavru değil mi?

Biz onları beslemezsek acaba kimler, onlara neler yedirecek?..

*

Sen bir kaşıksın! Demir, tahta, eğri, süslü ama her kaşığın işi; lokma taşımak… Hiç gördün mü kaşıkların; “daha önce de çorba getirmiştim” dediğini…

Sen bir bardaksın! İçildikçe dolacaksın… Hiç gördün mü bir bardağın; “daha önce dolmuştum” dediğini…

Zaten boşalmıyor, eksilmiyorsa bir terslik var kaşıkta, bardakta… Boşalmayan dolmuyor da demektir, tazelenmiyor ve kendisinden istifade edilmiyor da demektir.

Sen bir köprüsün! Diğer yana üzerinden geçilecek. Sakın buna “çiğnenmek” olarak bakma! Öyle güzel yerlere gittiklerini hatırla ki; her yolcu, her adımında, tabanlarından öpüldüğünü hissetsin…

*

Sen, sana öğretilenlerle güzeldin… Sen, öğrettiklerinle güzel kalacak ve birilerini daha güzel kılacaksın…

Yavrularını besleyen kuşlar senden daha mı merhametli? Hadi uyan; küçük lokmalar kopar… Bir kaşıksın, bir bardaksın; önce sen dol ki; yediren, içiren, besleyen sen ol!

Mahmut Amca

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 10 - 2010 Yorum Ekle

Muammer ERKUL

muammererkulMahmut Amca

 

Cağaloğlu’ndaki binadayız. Yazı işlerine açılan odasındaki Mahmut Amca, telefonda; “innâ lillâh, ve innâ ileyhi râciûn” diyor ve sonra bana dönerek;

“Servisin şoförü İlyas Abiyi tanır mıydın, diyor. Vefat etmiş…”

“Tanımaz mıyım, Murat’ın babası…”

Murat Başaran yakın arkadaşım, o sıra asker. Mahmut Genç onca işine rağmen yazılarımızı gözden geçiriyor, yayın öncesi. İlyas Amca ise kalpten gidiveriyor. 1994’ün 15 Eylül günü “innâ lillâh, ve innâ ileyhi râciûn” cümlesini zihnime yazıyorum. Ne zaman birinin vefat ettiğini duysam okuyorum. Aklıma da hep Mahmut Amcamızın (İlyas Başaran’ın öldüğü günkü tonuyla) sesi geliyor…

*

7 Ocak 2010 Perşembe sabahı erken saatte yazımı gönderdim. Tuncay Şenyürek’in “aldım” demesini bekliyorum ki, yatacağım… Saat 09.30 sularında cevap geliyor ki altında bir de not var; Mahmut Amcanın vefat ettiğini bildiriyor!.. Duygusal çalkalanışımı tasvir edemem… Dudaklarımdan yine; “innâ lillâh, ve innâ ileyhi râciûn” dökülüyor.

*

O gün ikindide Eyüp Sultan’daydık. Oğlu Özcan Abi bile; “ne kadar çok seveni varmış” dedi… Parmak uçlarımı tabutuna dayayıp ancak birkaç adım yürüyebildim… Bu yazıyı ise, şu sözleri söylemek için yazıyorum: Giden birinin, nereye doğru gittiği belli oluyor be yahu!..

Maça gidenin stada doğru gittiğini; askere gidenin kışlaya doğru, plaja gidenin denize doğru, hacca gidenin Hicaz’a doğru gittiğini anlıyor insan, her şeyinden…

Allahü teala rahmet eylesin. Hepimizin başı sağ olsun…

Bu satırlar burada bitmez. Mahmut Amca hakkında yazılanları bizim sitede (adres yukarıda) toplayacağız inşallah. Sıcağı sıcağına, ikişer satır da olsa anlatın hatıralarınızı ki abiler, yarına kalanlar unutulmasın…

Çünkü bir Mahmut Genç daha kolay kolay gelmez!

Çayın canı ‘ben’ çeker

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 5 - 2010 Yorum Ekle

Muammer Erkul

muammererkul

Çayın canı ‘ben’ çeker.. [07.01.2007]

 

Sabah, henüz, kapağı açılmamış bir gazoz kadar sakin dururken; çayın canı ‘beni’ çeker!..
Çayın demi; demliğin ağzından bardağın içine, bardağın ağzından içime dökülür…
Ben, fısıldarım; içine!..
Duyuyor musun?..
…..
Kim duyar, kimbilir; ben konuştukça! 

Susmak;
Dağlar gibi konuşmaktır!..
?
Sabah, henüz, kapağı açılmamış bir gazoz kadar sakin dururken; çayın canı ‘ben’ çeker!..
Bense hâlâ; üstünde dumanlar, ve altında dalgalar oynaşan, ak saçlı bir ulu dağ kadar sessizce otururum, hayâlinin başında!..?
?
Başımda yeller, dışımda eller dolaşır…
Tırmalanırım; tırmanıldıkça!..
İçim kanar;
Sızarım çaylara doğru!..?
?
Bir kızıl çay akar denize kadar; içimden gelip… Bir kızıl çay akar demliğin dudağından… Bir kızıl çay bulaşır dudağıma, bardaktan…
Durur çarkı saatlerin;
Kurur dudağım!..?
?
Kurur; dudağımda ne varsa, ve kurur kelimeler!..
Durdukça vakit, ve senin hayâlin durdukça karşımda.
Bir martı; son caklamasının tam ortasında durdukça heykel gibi, kaskatı; Salacak’la Sarayburnu arasında… Ben çözülemem…
Çözülmez kelimeler! ..?
?
Bu sabah, yine çayın canı beni çeker! ..
Bir kızıl çay akar denize doğru içimden, bir kızıl çay akar demliğin dudağından, bir kızıl çay bulaşınca dudağıma, bardaktan… Durur saatler… Kurur kalır dudağım; tadı bilinmez!..?
?
Ben, konuşurum kendi kendime; duymazsın…
Bilmesem de kimler duyar, ben konuştukça… Bilirim… Bilirim ki susmak;
Dağlar gibi konuşmaktır!..

mmmmr

Yılaydın

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 2 - 2010 Yorum Ekle

 

muammererkul

Muammer Erkul

Yılaydın ;)

Günaydın…
Bu gün yeni bir gün ve ben sana günaydın diyerek; aydınlık bir gün, huzurlu, sağlıklı, güzel bir gün dilerim… Bir günaydınla ve bir selamla ve iyi temennilerle gönlünü almak isterim ve bunu, günlerin başlangıcı olan bütün sabahlarda yapmaya çalışırım…
Çünkü bu sabah yeni bir gün başlamıştır. Bu başlayan gün bizler için yeni bir başlangıçtır. Ve her başlangıç yeni bir umuttur, heyecandır… Adım atmak için, ileriye doğru yürümek için bir kıpırdanıştır…
Öyleyse, günaydın! :)

İyi seyirler… İyi dersler… İyi gezmeler… İyi tatiller… İyi eğlenceler… Hayırlı işler… Ve bilumum iyilik, mutluluk, güzellik temennileri… Bunlar gayet insanî ve ahlakî tutum ve tavırlar ki; yüzyıllardır hep böyle gördük dedelerimizden…
Ben, zor anladığımın [herkes tarafından] zor anlaşılacağını zannedenlerdenim. O yüzden böyle kelime kelime anlatıyorum. Kim bilir belki de sabrınız sınanıyor!
Öyleyse, iyi okumalar! :)

İyi haftalar; günlerden pazartesiyse… Veya cuma günüyse biten, size iyi hafta sonları…
İçinde bulunduğunuz zaman, hangi dilimle bölünmüş ise; size o bölüm için iyilikler ve güzellikler…
Bağlantılı olarak;
..iyi ve güzel ve başarılı ve sağlıklı ve huzurlu ve mutlu yıllar…
Çünkü aynen yeni bir gün gibi, aynen yeni bir hafta gibi, aynen yeni bir ay gibi yeni bir yıldır bu sabah başlayan; ne bir eksik, ne bir fazla…
Yeni yıla; yeni bir aydan, yeni bir haftadan, yeni bir günden az kıymet verirsek ayıp olur belki, ama daha fazla kıymet verirsek de günah olur!
Yani, iyi seneler! :)

NOT: Köşemizde yayınlanan ve burada yayınlanmayacak yazılarımızı muammererkul.com web sitemize koyuyoruz. Bu bütün yazıları ayrıca isteyen bütün okuyucularımızın mail adreslerine de gönderiyoruz.

Stop
01 Ocak 2010 Cuma


Copygiht © 2009 www.mehmetastan.com Mehmet TAŞTAN Kişisel Web Sayfası - Web Tasarım