09 December 2024, Pazartesi 13:42:33 İletişim Formu

Ozan ARİF

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 1 - 2010 Yorum Ekle

DÜZELMEZ
Kör olan vicdanlar, bakın da görün,
Bakmayınca bu memleket düzelmez!
Şu çıban yarılıp içinden irin,
Akmayınca bu memleket düzelmez!

Olmamalı Türk`ün Türk`ten şüphesi,
Yol olmalı aşk dağının tepesi,
Her kulağa birer sevgi küpesi,
Takmayınca bu memleket düzelmez.

Vallahi susamış arıyor vatan,
Yeni bir kumandan, yepyeni bir han,
Ben diyeyim Fatih, sen de Alparslan,
Çıkmayınca bu memleket düzelmez!  

Kapanmalı bu milletin yarası,
Ne kavganın, ne döğüşün yarası,
Evde huzur, yurtta dirlik çırası,
Yakmayınca bu memleket düzelmez! 

Beşeriyet kanununun çatlağı,
Yurdu yaptı vurguncunun otlağı,
Yetimin hakkını yiyen gırtlağı,
Sıkmayınca bu memleket düzelmez!

Koy desinler falan fikrin ozanı,
Ozan Arif, sen bırakma ezanı,
Bismillah deyipde köhne düzeni,
Yıkmayınca bu memleket düzelmez!

Murat BAŞARAN

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 1 - 2010 Yorum Ekle

Beyaz Kuş
Bir kuş konuyordu en ince dalına ağacın;
Uykular bölünüyordu, rüyalar bölünüyordu…
Ve hatta hayatlar…
Bir kuş konuyordu en olmaz vakitte, vakitsizce…
Gecenin alacakaranlığında, tam da dolunay vaktinde…
Tam da bulutlar birbiri üstüne devrilirken ve ağaçlar, yapraklar…
Ve gecenin örtmeye çalıştığı ne varsa, ürperirken…
Bembeyaz bir kuş zamanı yırtarcasına…
Tam da en ince dalına ağacın…
***
Davulun ve zurnanın, çekilen halayların, oynanan oyunların…
Şen şakrak gülmelerin ve gizlice ağlamaların…
Terkedilmiş, bu alacakaranlık sessizliğinde…
Bembeyaz bir kuş belki de düğünden artakalan…
Belki de kimsenin farkına varmadığı ve varmayacağı…
Tam da herkes herşeyi unutmuşken…
Narin kanatlarına sevdayı yüklenip…
Herkesin kaçıp kurtulduğu/ sevdayı yüklenip…
En ince dalına konuyordu ağacın…
Uykular bölünüyordu…
***
Ey beyaz kuş vakitsiz geldin…
Vakitsiz durdun, vakitsiz vurdun…
Haram da olsa uykular, bölünse de rüyalar ve hayatlar…
Vakit alacakaranlık ve gece/ve ürpertili…
Gören olmaz seni…
Bu meydanda ticaret oldu, bu meydanda hasat…
Gayrı uykuya bile rüşvet verilir, gayrı gözyaşına bile…
Kanatlarındaki sevda sana kalır, istediğin kadar taşı…
Kanatlarındaki sevda öldürür seni…
***
Bir kuş konuyordu en olmaz dalına ağacın…
Bir vakitsiz kuş, bir bembeyaz rüya…
Kanatlarında sevdası…
Uykular bölünüyordu ve hatta hayatlar…
Kimse görmüyordu, dolunayı görmedikleri gibi
Geceyi görmedikleri gibi…

Ahmet Sırrı ARVAS

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 1 - 2010 Yorum Ekle

Sen Gidince…
Emin Garbi Bey`in Aziz Ruhuna

Yavaş yavaş silindi
Bu deryada adımız
Sen gidince kırıldı
Kolumuz, kanadımız…

Kayıp gitti yıldızlar
Ufkumuzda hüzün var
Mezarın gül bahçesi
Mahşer gününe kadar…

Bize pek değer verdin
Can kattın dünyamıza
N`olur özleyince gel
Bekleriz rüyamıza…

Cevherin ayarını
Usta kuyumcu anlar
Seni unutmayacak
Büyüttüğün fidanlar…

Kim okşayacak şimdi
Ağrıyan başımızı?
Sevgiyle kim silecek
Akan göşyaşımızı?

Donar gülüşlerimiz
Bölünür düşlerimiz
Senin için duada
Titreyen ellerimiz…

Yüreklerde sızı var
Yürekler cam kırığı
Zaman içre diner mi
İçimin hıçkırığı?

Üstüne gül kokusu
Ne de güzel sinmişti
Eden iki cihanda
Seni aziz etmişti…

Burda tuttuğun gibi
Orda tut elimizi
Sevgiliye doğru koş
Götür kafilemizi…

O ne mutluluk öyle
Gittin gerçek vatana
Bizden de selam söyle
Oradaki Sultana!

Hanefi SÖZTUTAN

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 1 - 2010 Yorum Ekle

HAZAN
Daha dün yüzünde güller açardı,
Gözlerinde bahar güneşi vardı.
Kalbin mutlulukla dolup taşardı;
Neden böyle soldun, sarardın Hazan? ..

Ümitlerin yerde kurumuş yaprak,
Kavrulan yüreğin çatlamış toprak…
Kara kış mı vurdu, saçlarında ak;
Neden böyle soldun, sarardın Hazan? ..

Ya sen yeniden aç, ya ben solayım!
Sen bahar ol, ben de hazan olayım…
Kendini kahretme, ben kahrolayım;
Neden böyle soldun, sarardın Hazan? …

Necip Fazıl KISAKÜREK

Ekleyen zmtadmin On Ocak - 1 - 2010 Yorum Ekle

Sakarya Türküsü

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..


Copygiht © 2009 www.mehmetastan.com Mehmet TAŞTAN Kişisel Web Sayfası - Web Tasarım